bugün

entry'ler (68)

hatırlandığında iç burkan anılar

görev yaptığım şehre çocuğunu tedavi ettirmek için abim sayılan bir akrabamız gelmişti. bizim memlekette portakal reçeli pek bilinmez. kahvaltıda portakal reçelini hayatında ilk kez tatmış ve çok sevmişti. tarifini de aldı. bu görüşmeden kısa bir süre sonra da vefat etti. genç yaşta, ardında iki çocuk bırakıp gitti. bir yunus dizesince "gök ekini biçmiş gibi".
bize onu hatırlattığından olsa gerek on beş yıldır portakal reçeli yok hayatımızda.

ben türk dediysem eğer

Nef'i, dönemin vezirlerini, sadrazamını ağır bir şekilde eleştirmiş Türk şairdir. Nef'i'yi "evlat gibi sevdiği" rivayet edilen Dördüncü Murat'ın sevgisi Devşirme vezirlerin ve sadrazamın Nef’i'nin sonunu getirmesine engel olamamıştır. Divan edebiyatının en büyüklerinden olan bu şairin adı istanbul'da yok ama onu boğduranın semti var. "Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya"

Şuraya boğdurulmasına sebep olan şiirini de ekleyelim ki Sadrazam Bayram Paşa kimmiş onu da Nef'i'den dinleyelim:

Gürci hınzırı a samsun-ı muazzam a köpek
Kande sen kande nigehbani-i alem a köpek

Vay ol devlete kim ola mürebbisi anun
Bir senin gibideni cehl-i mücessem a köpek

Ne güne kaldı meded devlet-i Al-i Osman
Hey yazuk hey ne musibet bu ne matem a köpek

Ne ihanetdür o sadra bu zamanda ki anun
Olmaya sahibi bir Asaf-ı kerem a köpek

Hidmet-i devlete sair vüzeradan göreler
Bir fürumaye koca ayuyı akdem a köpek

Bu mahlallerde ki Bağdadı ala şah-ı Acem
Arz-ı rumu ede teshir Abaza hem a köpek

Sattınız iki soysuz bir olup hanlığı
Kimseyietmedünüz bu işe mahrem a köpek

Paymal eylediniz saltanatın ırzını hem
Yok yere oldı telef ol kadar adem a köpek

Hiç hanlık satılır mı hey edebsiz hain
Tutalım olmamış ol fitne muazzam a köpek

Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır
Ne turur saltanatun sahibi bilsem a köpek

Ehl-i dil düşmeni din yoksulu bir melunsun
Öldürürlerse eğer can-be-cehennem a köpek

Böyle kalur mu soysuzlar elinde devlet
noldu ya gayret-i şahenşeh-i azam a köpek

Hak götürdü arabı gitti hele dünyadan
Kim götürse akabince seni bilmem a köpek

File naçar meğer yükleteler tabutunu
Çekemez cife-i murdarunu adem a köpek

Filler de çekemezse ne acep laşeni kim
Var mı bir sencileyin div-i mülahhem a köpek

Sen soysuz eşek ol Kirli orospu yaraşur
Bindürüp sırtına teşhir edersem a köpek

celladıma gülümserken

Ölü Ozanlar Derneği filmini severim, öğrencilerime de izletirim daima.
Edebiyat dersinde okuduğumuz şiirleri kafiye, redif, söz sanatları arasında boğmadan şiirin özündeki güzelliği tattırmaya zaten dikkat ediyorum. Şiir ayrı bir dünya, hülasa edilemeyecek bir güzellik, tamam. öğrencilerin değilse bile bizim bu tür akademik çalışmalara ihtiyacımız var.

celladıma gülümserken

Hasan Aktaş bu şiiri metindilbilimsel yöntemle çözümlemiştir. Geleneksel metin tahlilinden farklı olarak şiirdeki sözcükleri, imgeleri, metaforları tek tek ele almış; epistemoloji ve etimoloji bilimlerinden de faydalanarak şiirin arka planını, derin yapıyı göstermeye çalışmış. Sözcüklerin divan edebiyatındaki kullanımını, mazmunları, metinler arası göndermeleri ortaya koymuş. Yer yer tekrara düşse de kitabı bitirince şiirin derin yapısı size açılıyor. Güzel bir inceleme.

türk toplumunun ahlak anlayışı

Ahmet Takan 24 Temmuz'da Beyoğlu'nda çöken bina için şunları söylemiş:
"Devletin arazisine gecekondu yap otur. Gün gelir ruhsat verilir. Kaçak kat çık, gün gelir imar affı çıkar. Talan et, yağmala, vergi kaçır... Nasıl olsa o gün gelir af edilir. Af edilmese bile yapılandırılır!.. Çal, çırp, adam öldür, gasp et, tecavüz et nasıl olsa gün gelir biri gelir affettirir... Ahlakı, namusu, helali haramı, vatan sevgisini, tüyü bitmemiş yetim hakkını, kul hakkını, devletin delikli kuruşunu konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayanların ülkesidir Türkiye. Ancaak icraatın içine gelince; devletin arazisini yağmalayıp gecekondu yapmayan, helal parası ile başını sokacak bir yuva için yıllarca taksit ödeyen, vergisini kuruşu kuruşuna zamanında ödeyen, vatan borcu diye askere gidip şehit olan, gazi olan namuslu insanların cezalandırıldığı ülkedir Türkiye... Belediyeye rüşvet verip de kaçak katlar yapmayan müteahhitlerin batırıldığı ülkedir Türkiye... Bakanlıktaki başkana avantasını verip de çürük yollar yapmayan firmaların çökertildiği ülkedir Türkiye... Çalanın çırpanın, yolsuzluk yapanın, kanunların arkasından dolaşanların, rüşvet verenin de alanında mükafatlandırıldığı ülkedir Türkiye... Kısacası, namussuzlar aflarla mükafatlandırılır, namuslulara da inim inim vergi ödettirilerek, hak ettikleri verilmeyerek, devlet kapılarından kovulur. Hele hele o siyaset denen kurumun yanına bile yaklaştırılmaz.. Yanlışlıkla devlet kapısında bir yer edinmişse, fark edilir edilmez mekanizmayı bozmasın kirletmesin(!) diye en kısa zamanda icabına bırakılır.
Zor iştir Türkiye'de namuslu vatandaş olmak... Namuslu, ahlaklı yaşamak... Gayrimeşru mer'i kanundur Türkiye'de. Hukuk kitaplarında yazar mı? Ara bakalım bulabilecek misin?... Amma git bir belediyeye, git bir bakanlığa, git polise, düş bir mahkemeye, siyaset yapıp da bu ülkeye hizmet edeyim hevesine düşüp de çık yola... Gösterirler, anlatırlar sana mer'i kanunları!.. Namuslu müebbet yatar, namussuz hep mükafatlandırılır... Ezkaza ters giden bir şey olmuşsa namussuz, ahlaksız affedilir Türkiye'de..."

Nokta.

çukur dizisindek trafik polisi sahnesi gerçek oldu

Tamam dizideki sahne hoş değil, ama kurmaca bir olay için ayağa kalkanlar , sosyal medyayı toz duman edenler nerede? Zaten bu olaylar Türkiye'de her gün yaşanmıyor mu? Birçok polis itle dalaşmak yerine çalıyı dolaşmayı yeğlemiyor mu? Siyasal kimliği vurgulayan plakalara kodamanlar boşuna mı para veriyor zannediyorsunuz?

fil topsy

"وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ
Doğrusu o çok zalim, çok cahildir." insan için bu ifadeyi kullanıyor Allah: zalum ve cehul. Arapçada bu ifade abartma kalıbıdır. 'Zalim ve cahil'in çok daha ötesidir.

Öldürmeyi sanata dönüştüren, bunu zevk için yapan, kitlesel imha silahları geliştiren bir canlı daha yok yeryüzünde. Stefan Zweig'i eşiyle birlikte intihara sürükleyen 2. Dünya Savaşı yıllarının o kanlı zihniyeti bugün Ortadoğu'da, gariban ülkelerde yeteneğini unutmamak için staja devam ediyor. Yepyeni silahlarını sahada test edip öldürmek zanaatında ustalaşıyorlar. Godfather filminde geçen "Bu dünyada herhangi bir şey kesinse, tarih bize bir şey öğretebildiyse, o da istediğin herkesi öldürebileceğindir." repliği bu psikolojinin dışavurumu. Habil'i öldürürken tattığı kanlı lokmayı zevkle çiğnemeye devam ediyor Kabiller.

insan ilk kendinin celladı, ilk kendinin cahili. Zalum ve cehul. Allah'tan asla ; ama insanlardan ümidimi kestim artık.

gecenin şarkı sözü

Kokladığım çiçekler çoktan ölmüşler
Beklenen kara tren gelmiyor artık

(Oynatmaya az kaldı, Fatih Erkoç)
https://youtu.be/U2xpuwEoNYY

şarkışlalı serdari

19. Yüzyılda yaşamış halk ozanıdır. Sivas Şarkışlalı'dır. "Yöresinde "Çolak Hacı" diye anılırmış. Bu ad kendisine kolu dirseğinden kesik olduğu için verilmiş. Rivayete göre Şarkışla Kadısının kızına tutulmuş, Onu Adana'ya kaçırmış dönüşte cezaevine yakalanıp konulmuş. Sonra Beyaz adlı bir kıza aşık olmuş. Birkaç kez evlenmiş en azından on çocuğu olduğu söylenmektedir. Yaşamı yoksulluk içinde geçmiştir. Bu yoksulluk acısını şiirlerine yansıtmıştır."

En dokunaklı şiiri, isyanın bam teline vuran, sözünü hiç sakınmadığı şiiri şöyledir :

Nesini söyleyim canım efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Sefil ireçberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur
ineği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim

Reçberin sanatı bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Dördü bir okkalık dolumuz bizim

Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim

Evlat da babanın sözün tutmuyor
Açım diye çift sürmeye gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
Başımıza bela dölümüz bizim

Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylese deli diyorlar
Zemane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Çalığından telef oldu bazımız
Kasım demeden buz tutuyor özümüz
Mayısta çözülür gönlümüz bizim

Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta satar
Hasırdan serilir çulumuz bizim

Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıya ister keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbası balımız bizim

Serdari halimiz böyle n'olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yakılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim

Şarkışlalı Serdari

ahlaksızlık

bu ülkenin en büyük sorunudur. Tepeden tırnağa kronik rahatsızlığımızdır.
Ahlaksızlık her yerdedir, adı değişmiş uyanıklık, açıkgözlük, işbilirlik olmuştur.
Esnaf hileli satış yapar. (Düzgün iş yapsa vergi kaçıran, işini iyi yapan (!) esnaf karşısında tutunamaz. Piyasa şartları, çarklar, sistem bellidir.

Memur işini iyi yapmaz. (iş yapmaya kalksa sen bu işi biliyorsun derler, kaytaranların işini de kilitlerler. Sistem bellidir.)

Haram yemek normal karşılanır, kul hakkına girip başkasının önüne geçmek gözü açıklık sayılır.
Daire almaya kalkarsın m2'den tut malzemeye kadar yalan bulursun karşında.

Araba alırken orijinal derler. Komple boyalı çıkar(Saksı düşmüştür, temizlik boyası vardır.). Yetkili bayiden aldığın 0 km araç bile komple boyalı çıkar.

Malının ayıbını gizleyen dolandırıcı cennetidir bu ülke. Lafa geldi mi "Dürüstlük pahalı mülktür, herkeste bulunmaz." diye ahkam keseriz.
Osmanlı geri döndü, efsane yeniden başlıyor, deriz.
Tüm olup bitenlerin suçunu başımızdakilere atar "Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz." hadisini unuturuz.
Ahlaksızlık, dolandırıcılık bu kadar yayıldıysa ve milli bir sorun haline geldiyse oturup nerede hata yaptığımızı düşünmemiz lazım.
ikide bir Batı ahlaksız, Batı namussuz diyeceğimize bir kez olsun aynaya bakmalıyız: Kirlenmeyen bir yerimiz kalmış mı?

süleyman çobanoğlu

'seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar' dizelerinin sahibi. Dil işçisi, sözcük kuyumcusu şair. Benden sonra bir daha adlı şiiri şöyle :

Sarıköy’e de uğra on bir kabri komagıl
Benden sonra bir daha turnaları bırakma
Atın sor hatırını köpük köpük alnını
Yörende bir oğlancık pes gönlünü farıtma

Benden sonra bir daha suya girme tedbirsiz
Bulut kızdı mı bakma itimad etme kuma
Çöküp de bir cigara yakarkenki o ışık
Tanık olsun - bir tanık lazımdır olduğuma

Yoksa kimler bilecek burda böyle bir adam
Yüzü yüzlerden kesik kalbi sazlardan kesik
Benden sonra bir daha Allah’a boyun uzat
Enir aluban tabiat okusun türlü betik

Dünyaya aldırmayan gözlerin ışıl ışıl
Karanuluk içinde ateş yakmış çobanlar
Benden sonra bir daha usul ağla ağlarsan
Yağmura hörmetinden ağladığın zamanlar

Seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar
Kar örttü ovaları ne gölge var ne de iz
Benden sonra bir daha gözetleme afaki
Yabancıyız nihayet ekmeğe etmek deriz.

Süleyman Çobanoğlu

gecenin şiiri

Kalbim gerçekten kırık ve eylülün ortası
yürüdüm yazmadığım şiirlere basarak
yalancı ömrün bilmem bu kaçıncı vartası
her solukta yeniden eksilerek artarak

yüzümün sezildiği zamanlar da olmuştur
dünya leylak olmuştur akşam duru gün beyaz
öter ağzın örtükken o ne mene bir kuştur
değme ezgi insanı bu kadar hırpalamaz.

Süleyman Çobanoğlu

fazıl hüsnü dağlarca

30 AĞUSTOS’TA ŞEHiTLER


Hayır göklere çıkmadık ana
Kaldı dağlarda kanlı gövdemiz.
Mutluysa ulus köy köy
Özgürse bayrak
Soluk alıyoruz demektir işte biz.

Gökyüzü müdür nedir
Sırtımızda masmavi bir yük,
Yaprakları allıca yalaz
Savaş günü ölüm ormanları arasından
Yürüdük.

Sakınmadık kendimizi neymiş ki
Yurt uğruna el ayak göz
Ağzımızda kaldı gencecik donuverdi
Bir kurşunla
Yaşamak dedikleri söz.

30 Ağustos geldi mi parlarız işte
Top sesleri süngü sesleri sarar ovayı düzü.
Dağ başları duyar mı bilmem
Düşümüzde analar gelinler dedeler çocuklar
Bizi kanar yeryüzü.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

barkın bayoğlu

Motosiklet kültürünün yerleşmesinde çok emeği vardır. Videolarını defalarca izlemiştim. Yerini doldurmak zor. Allah rahmet eylesin.

Boğaziçi Köprüsünde tartışan çift araçtan inip yürürken olmuş kaza. Yayaya çarpmış köprüde.

Ben de bir anda sola kırıp park etmek isteyen bir kasap yüzünden dün ilk motosiklet kazamı yaptım.

insan hayatı değersizdir bu ülkede. iş kazası ölümleri, tarlaya giderken kamyon kasasında yitip giden hayatlar 3.sınıf ülke olduğumuzun göstergesidir. Can ucuzdur bu ülkede. 20 lira için adam öldürürler. Maganda kültürü hakimdir bu ülkede. Akşam sokağa çıktı, şort giydi diye tecavüz ederler.

Motosiklete saygı duyulmaz bu ülkede. Çünkü en ucuz şey insan hayatıdır burda.

Belki de Bu kadar saygısız, eğitimsiz insanın sürücü olduğu trafikte motosiklet kullanılmaması son mesajı olmuş Altın elbiseli adamın.

türkiye üzgün yurdum güzel yurdum

Ne zaman ülkemin kuşatılmışlığını, haramilerin önünde "hanı yağma" sofrası gibi titrediğini düşünsem aklıma gelen şiirdir. Mehmet Akif'in
"Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
Yatıyor şimdi...
Nasıl yerlere geçmez insan?" dizeleriyle yansıttığı öfke, keder ve çaresizliğin ifadesi gibi okurum bu şiiri.
Belki umut da vardır içinde, ama ben hep kederi duyarım.

gecenin şiiri

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Boynu bükük ay çiçeği
Şiirin ve aşkın geleceği

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Dağ rüzgarı, portakal balı
Alçak gönüllü, hünerli, sevdalı

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yazgısı kara yazılmış gelin
Kurumuş sütü memelerinin

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Harlı bir ateş gibi derinde yanan
Haramilerin elinde bulunan

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Güngörmüş, bilge toprağım
Yunus, Pir Sultan ve Nazım

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Bozlat, ağıt, halay ve zeybek
Dumanı üstünde ekmek

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yüzü kırış kırış anam
Ağlayan narım, gülen ayvam

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Asmaların üstünde gün ışığı
En güzel geleceğin yakışığı

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan

Ataol BEHRAMOĞLU

ebu zer

Peygamberimizin “Yalnız yaşayıp yalnız ölecek ve tek başına diriltilecek.” dediği sahabe. ihsan Eliaçık'ın diken gibi bir yazısı var onunla ilgili :
http://www.ihsaneliacik.c...issiz-colde-yalniz-mezar/

hobilerin neler

Fazla kalabalık olmayan Motosiklet gezileri. Anın tadını çıkarıp rüzgârı duya duya çevremizdeki doğal ve tarihi güzellikleri keşfetmek.

nilgün marmara

DEĞMEDiKLERi YERDE BAHÇELER

Dinlerken ay kendini buhurdandan savrulan
yanık ünlemlerle,
Dalgın tireler eski bir sıcak taş üzre
uzanmışken, unutmuşken direnmeyi
biricik umutsuzluk açısında,
Bu yanlış halkada kendine kapanan şakra
geri dönmeyecek şerareyi arıyor;
kara bir ölüm bilyasını ölçerek gelen su ve
avcıotlarında.

Koştu su yaman bir gökdil zarfında, ağladı.
Açtı. Yeni bir kalem denli.
Bir çeşmenin ağzında yiten safir lapisi
mor bir cesetin burnuna takılmış buldu.
Çökertti tetikte duran yıkım alanlarını da.
Bedenlerin karmaşık ikliminde can çekiştirdi biçimi,
Her kılıkta cirit atan bir imparatoriçenin emrinde.
Aynada güreşen bir ağaca, bir güneşe takılarak
saçlara dolanan dudağı kustu suçunu, porselen
duvarlara gizlenmiş kahverengi masalların,
suskun bir tan sökümünde.

Şimdi varacağı boy sezilemez.
Solgun bir mum mavisidir belki,
belki yaşayakalan ölümdür,
bütün yanık ünlemler tekrarında!

düğünleri sevmeme nedenleri

Gürültü kirliliği, stres, telaş, fuzuli işler, anlamsız adet ve gelenekler. Şahsen bu tür organizasyonların sade olmasını tercih ediyorum.